Geçen gün keyfimin kahyasıyla oturuyoruz. Ben yemek yapıyorum o vır vır konuşuyor (her zaman ki gibi). Yok tatlı için aldığın kabaktan çorba mı yapıyorsun falan filan. Mesela ben çörek otuna bayılırım, böyle gevrek, hafif yağlı bir tadı var ya. Yumurtanın üstüne veya çorbanın içine biraz serpeceksin, biraz pişecek, yağını salacak, oh mis. Dere otu da at dedi durup dururken, niye dedim. Kokusu güzelmiş herkes öyle yapıyor dedi. İyi de ben dere otu sevmem. Dere otlu poğaçaların yanında duran poğaçaları bile sevmem, kokusu siniyor arkadaş. Elbette artık öyle şeyler yiyemiyorum (konu uzun anacım, başka zaman anlatırım).
Madem buradan girdik konuya devam edeyim. İstanbul’a ne zaman gitsem canım kahve çektiğinde gittiğim tek bir yer var mesela, oraya gidene kadar şuradan al bir filtre kahve ne olacak diyor arada. Ya bırak bu işleri diyorum sanki sen yürüyorsun. Ama bak şu hayran olduğun arkadaş da oradan alıyor kahvesini diyor bana. Hoppala, bana ne arkadaş o benim gittiğim yeri bilmiyor ondan öyle yapıyor belki.
Bu arada yulafa bayılırım, evet şaka değil gerçekten bayılırım. Özellikle değişik değişik soslar yapıp karıştırıyorum. Mis gibi oluyor. Bak yeni yemek yedim yine acıktım. 🙂 Yumurtayı biraz suyla kavrulan yulafa kırıyorum çoğu zaman. Ekmek zaten tüketmiyorum, hem doyurucu oluyor, hemde o güzel tadı alıyorum. Bakmayın öyle zayıflamak için değil (eee biraz da onun için ama çaktırmıyorum) . En son artan kabak tatlısından sütle güzel bir sos yapıp ekledim, tarçınla birlikte harika oldu. Tavsiye ederim. 🙂
Geçenlerde İstanbul’da iki arkadaşımın evine misafir olacaktım, beni tanıdıklarından mıdır nedir önceden arayıp ne yiyip ne yemediğimi sorma nezaketini göstermişlerdi. Önce o meşhur lafı ettim elbette “Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”, sonra tek tek yapacakları yemekleri saymaya başladılar ki söylediğim lafla karnım doydu diyebilirim. Neredeyse tamamına hayır dedim. Nezaket de bir yere kadarmış sanırım, ne diyebilirim ki biraz odun kısmım ortaya çıkıyor zevklerim ve midem söz konusu olunca. 🙂
Bu arada balkan müziklerini ve klasik müziği pek severim. Ha tek tek sayamam dinlediklerimi, bazen sadece tınısı hoşuma gittiği için dinlerim. Yanında da ne olduğu önemli değil, çay içerim genelde o ayrı. Peki sevgili kahya boş durur mu bu konuda elbette hayır. Kahve içeceksin, bir de pipo yakacaksın yanına off der. Bir dergide görmüş. Yahu eşofman altı, terlik, tişört giymişim, elimde pipo ve kahve. Tam moda dergilerine layık. Onlar hep konsept arkadaş niye özeniyorsun öyle şeylere. Bir garip bu kahya. İstediğim gibi dinlerim, takılma sen böyle şeylere.
Bir de ev yapımı şaraba bayılırım, öyle lüks markaları falan boş veriyorum hep, insanların kendileri için yaptığı o güzelim şaraplar dururken. Bilmem belki satılmak için yapılmadığından harika kıvamları oluyor, tam keyif. Bak buna karışmıyor kahya efendi, o da seviyor çünkü. 🙂
Pipo içmeyi de seviyorum ama o konu biraz sıkıntılı. Zaten zararlı bir zevk olması bir yana piyasada da kaliteli tütün olmadığından pek sık içemiyorum. Elbette denk getirebilirsem güzelce tüttürdüğüm oluyor. 🙂 (Bu arada tütün ürünleri ve alkol sağlığa zararlıdır)
Bakmayın böyle giderli durduğuma, eskiden zevklerim çok değişkendi. Hala yeni şeyler denemeye açığım ama zevk almadığımı bildiğim şeyleri reddetmeyi iyi öğrendim.
O sebepledir ki genelde seyahat çantamın bir kısmı erzaktan oluşur. 😀
Kahya neredesin, bak kahve yaptım. Hadi gel bahçeye de biraz hava alalım. 🙂
Bir cevap yazın