
Büyük bir çanta kıyafetler için, küçük bir çanta bilgisayarım, fotoğraf makinem ve ıvır zıvırlarım için. Başka mı? Yok ki.
Bugün, bir adresim yok. Hatta tam şu anda bir kafede oturmuş size bu satırları yazıyorum, uzanıp keyif yapacak bir yerim yok.
Bu gece uzanabileceğim bir yer bulacağım, o zaman orası yeni adresim mi olacak peki? Muhtemelen hayır.
Minimalist miyim?
Bilmiyorum. Umrumda değil. Benim yaşam şeklim bu sadece, ne isim verdiğimin bir önemi yok.
Her zaman, tam olarak olmak istediğim yerdeyim, daha iyisi veya kötüsü için.
Mükemmel bir yaşamın gerekliliğine inanmıyorum. Öyle bir yaşama ulaşmanın da kolay bir yolu yok zaten. Ben sadece sevdiğim bir hayatı yaşıyorum, bana da bu yetiyor.
Gezmeyi ve öğrenmeyi seviyorum mesela. Pek çok yerde durup pek çok iş yapabilirim ve daha sonra tekrar yollara düşerim, bir sonraki durağımın neresi olduğunu bilmeden. Bazen içine çağırılır, bazen peşinden koşarım olayların, bazen de düşüveririm hedefsiz yolların, kazançsız keşiflerin,beklentisiz aşkların içine, öylesine yürüyorken.
O an öyle güzeldir ki, ama tam o an işte. Daha sonra veya birkaç gün öncesi değil. O anın tadını başka zaman çıkaramazsın.
Minimalist veya gezgin değilim, yolları severim ve fazla eşya sevmem, sırtımda bir çanta ve elimde bir harita bana yetiyor. Dönebileceğim bir yer olduğunda mutlu değilim. Bana sürünmek daha iyi geliyor sanırım.
Minimalism çok fazla eşyaya sahip olmamak anlamına mı geliyor?
Sanmıyorum, bana göre sadece taşıyabildiğin kadarına sahip olmak anlamına geliyor. Buna düşünceler, planlar, duygular, bağımlılıklar da dahil elbette.
Mesela aklım o kadar dolu değil, yüksek bir zekaya da sahip değilim. Aklımı kendi ürettiklerimle doldurmak yerine başka yaşamları, duyguları, güzel renkleri ve kokuların anılarını keşfedebiliyorum böylece.
Elbette bu tarzdan hoşlanmayan insanlar da var. Köklerini seven, eşyalara bağlanan. Bence bunda bir sorun yok. Üstelik ben kimim ki başkalarını yargılayacağım.
Diplomamı uzun süredir bulamıyorum sanırım 4 yıl önce tüm eşyalarımdan kurtulurken arada onuda atmışım. Dün 38. yaşımı doldurdum. Hiçbir şeyim ve hiçbir yerim yok. Sevdiğim insanlar ve harika deneyimler dışında.
Bir arkadaşımla otururken bana sormuştu böyle mi yaşamak istiyorsun, bu kariyer ve o diploma için o kadar çalıştın. Bunu bir kenara atarak kendini sorumsuz ve güvenilmez hissetmiyor musun? Ya insanlar böyle düşünürse.
Bence bir sorun yok.
Zira ben o diplomadan çok daha başka şeyler için çok daha fazla çalıştım. Yürüyerek, koşarak, anlatarak, dinleyerek, yazarak, okuyarak. Hala daha çalışıyorum, belki 10 yıl daha yaşarım, belki 20 yıl. Zaten bana göre bu hayatın anlamı ne olursa olsun öğrenmek.
Toplum bize bir diploma ile başarılı ve harika bir yaşama sahip olacağımızı söyler. Üzgünüm ama bu yalan. Bu düşünce artık geçmişte kaldı, bilgi, başarı, yaşam kalitesi herhangi bir yerde seni bekliyor. Karşılığında bir diploma almaksızın mutluluğu, başarıyı ve harika bir yaşamı elde edebilirsin. Sadece ne istediğine iyice odaklanman gerek. Elbette önce ne istemen gerektiğini söyleyenlere kulaklarını tıkamalısın.
Mutlu olmak için bir şeye ihtiyacım olduğunu hissettiğimde, çantamda bunun için yer açmak zorundayım. Zira yeterli yerim yok. Birkaç gömlek, birkaç pantolon ve diş macunum ve birkaç şey daha var.
Ama bunun dışında sevdiğim ilgi alanlarım var. Her gün o şeylerde iyileşirsem daha mutlu hissediyorum. İşte çantamda yer kaplamayan mutluluklar.
Bu arada çantamda daha az şey olduğunda, daha özgür hissediyorum. Bazen bunun için çantamı boşaltıp dolduruyorum ve bir şeyler arttığında “işte iki tişört daha özgürüm” diyorum.
Arkadaşlarım mutluluğumdur özellikle, elbette yalnız kalmak istediğim zamanlarda oluyor. Ama arkadaşlarımla zaman geçirdiğimde mutlu olmak için bir şeyler kazanırım. Bazen hayatta ihtiyacımız olan tek şey elde edilen bir nesne değil, sıktığınız tanıdık bir eldir.
İşte sihirli yaşantım böyle, eee sizden ne haber?
Bir cevap yazın