
Ben diğer insanlara göre daha şanslı biriyim sanırım. Herkes bir şeyler yapmak için bir kırılma noktası, pozitif veya negatif bir travma beklerken ben hayatımın her anında kırılmalar yaşıyorum. İçinde yaşadığım dünyanın çatırdamadığı bir zamanı hatırlamıyorum hiç. İnsanların dünya çok küçük dediğini duyuyordum bir zamanlar, sürekli tanıdık birilerine denk gelip kahkahalarla bunu söylüyorlardı. Şimdi ise dünya haddinden büyük geliyor.
Belki de artık vazgeçmek lazım.
Biliyorum, bizlere tükenene kadar savaşmaya devam etmemiz gerektiği öğretildi. Ondan sonra, biraz daha savaşmak için gücümüzü arttırmalıyız. Sahip olduğumuz her şeye acımasızca saldırdığımız sürece her şeyin üstesinden gelebileceğimizi öğrendik. Özellikle son zamanlarda toplum tarafından bize kim olduğumuzu geliştirmek için savaşmaya devam etmemiz gerektiği fikri aşılanarak çoğumuzun kendimize karşı gereksiz bir savaş başlattığını gösteriyor. En sonunda ise daha iyisi ya da kötüsü, kim olduğumuzu veya ne olduğumuzu değiştirmeye çalıştığımız anlaşılıyor.
Kim olduğumuzdan nefret ediyoruz, çünkü biri bize olmamız gerektiği gibi olmadığımızı söylüyor. Kendimizi yetersiz hissetmemizi isteyen bir yönetim kurulu tarafından yaratılan dar mükemmelliğin tanımına uymuyoruz. Sonunda ise kendimizi, başkalarının ürettiği mükemmellik fikrine ulaşmaya çalışırken boğuyoruz. Burada anlatmaya çalıştığım şey bir kaçış, bahane veya pes etme savunması değil.
Kendimiz hakkında değiştirebileceğimiz birçok şey var ve çoğu durumda değişiklik arzusu değerli bir kazançtır. Bu, tüm bu kavgaların ve boşuna uğraşmamanın, bizi ilk başta savaştığımız gidişattan daha mutsuz hale getiremeyeceğini kabul etmekle ilgilidir.
Sonuç olarak bu şekilde olmak zorunda değil. Vazgeçerek, yaşadığımız hayat ne olursa olsun artık üzerimizde hiçbir etkisini bırakmayız. Bunu yaparak yeni yaşantımıza odaklanabilmek ve ilerleyebilmek için kendimizi özgür bırakırız. Biz değişmesi gerekmeyen bir şeyi değiştirmek için anlık öfkeyle mücadele etmediğimizin farkına varmalıyız. Şu an yaşamak zorunda olduğumuz istemediğimiz hayatı yaşamak yerine enerjimizi daha yapıcı bir şeye yönlendirdiğimizi, ne kadar başarabileceğimizi hayal edin.
Sisyphus (Sisifos) değiliz.
Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, sürekli itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde…
Homeros
Delirene kadar, nefretle, kendimize küfürler savurarak koca bir kayayı bir tepeye sürüklemek zorunda değiliz. Bundan çok daha iyi durumdayız. Sadece kendimize zarar verdiğini düşündüğümüz bu koca dünyanın ötesine geçme gücümüzün farkına varmaya ihtiyacımız var, ancak bunu asla yapamayacakmışız gibi hissetmeye zorlanıyoruz.
Gerçek dünya…
Üzgünüm dostlar belki biraz ağır olacak ama ne başkalarının kıskanç insafına kalmak zorundasınız ne de kaderinize boyun eğmek. Tek yapmanız gereken şey hemen üzülmeyi bırakıp onun yerine “Her şey harika olacak, ben harika olacağım.” demek ve o kocaman ele avuca sığmayan dünyanızı küçültmek ve üzülmek, dertlenmek için harcadığınız tüm enerjinizi yapmak istediğiniz şey için harcamak.
Bu durumda artık şöhret kolay ulaşılmak için en iyi yöntem sanırım. Teknoloji ile o kadar kolay ulaşılabilir ve unutulabilir olduk ki artık kimse kimsenin ne yazıp çizdiğini, ne anlattığını hatırlamıyor. Bu yüzden herkes endişe duyuyor, üzülüyor ve hatırlanmak için çaba gösteriyor. Bununla birlikte duygular da köreliyor, karşında duran insanın gözlerine bakıp aradığı sevgiyi bulabileceği insana sadece profil fotoğrafına bakıp hakaret edebiliyor insanlar.
Hatırlanmak ve kabul edilmek için harcadığımız enerji arttıkça mutlu olmak için vakit bulamıyoruz ve sonunda yardım çığlığı atmak istiyoruz. Atabilenler o çığlığı duyanların inançlarının ve değer yargılarının insafına kalıyor, atamayanlar ise genelde içlerine daha fazla kapanıp kaderlerine boyun eğiyor.
Biraz cesaret kazanmak istediğimizde veya hayalini kurduğumuz şeyi yapamayacağımızı düşünüp karamsarlığa kapıldığımız zaman attığımız bu çığlığa karşı gösterilen insafsız yargılamaların, cesaret kırıcı vazgeç sözlerinin arasında küçük bile olsa bir umutla yapabilirsin diyen o sesi bulmak lazım. Ona odaklanıp dünyamızı o sesle kaplamak lazım. Kısacası dünyamızı bizi mutlu eden şeylerin barınacağı kadar küçültmek lazım.
Dedim ya benim dünyam sürekli çatırdıyor diye, belki de o kadar sağlam temellere oturmamalı her şey, yaptığımız her şeyi hayatımızın sonuna kadar yapacağımız düşüncesi çok korkutucu geliyor.
Korkmayın sevgili dostlarım, enerjinizi ve zamanınızı ne isterseniz onu yapmak için harcayın. Zira vazgeçtikten sonra dönüp dönüp hüzünlenmek mutluluk, zaman ve enerji kazandırmayacak size. En önemlisi şunu bilmenizi isterim vazgeçmek her zaman sizi heyecanlandırmayacak. Bazen sadece sizi özgür bırakacak. Bu dünya üzerinde sahip olabileceğiniz daha önemli şeyler olduğunu bir kez anladığınızda, olasılıklarınızın gerçekten sınırsız olduğunu göreceksiniz.
Sevgiyle kalın…
Bir cevap yazın